Dünya, Erkeklerin Karanlık Taraflarına Terk Edilemeyecek Kadar Güzel Bir Yer!

07 Mart 2019

CİSED BAŞKANI CEM KEÇE: “GELECEĞİMİZ KADINLARIN ELİNDE!"

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, bu yıl Dünya Kadınlar Günü kutlamalarında tema olarak daha iyi bir dünya için cinsiyet dengesinin vurgulandığını belirterek toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak ve sürdürmek için ortak eylem ve ortak sorumluluğun öneminin altını çizdiler. Bu anlamda Dünya Kadınlar Günü’nün, kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve politik başarılarını kutlayan, aynı zamanda cinsiyet dengesinin sağlanmasını hızlandırmak için harekete geçirme çağrısına işaret eden önemli bir gün olduğunu belirttiler.

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ NASIL ORTAYA ÇIKTI?

CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, Dünya Kadınlar Günü’nün kadın hakları hareketinde önemli bir yeri olduğunu belirterek, bugünün nasıl ortaya çıktığına ilişkin bilgiler verdi: “1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisi kabul edildi. Dünya Kadınlar Günü, insan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanması amacıyla 1975'te Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilene kadar sosyalist hareket ve komünist ülkeler tarafından Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlandı. Türkiye'de de ilk kez 1921 yılında kutlanmaya başlandı. Bugün, Dünya Kadınlar Günü bazı ülkelerde resmi tatilken, bazı ülkelerde protesto günüdür, bazı ülkelerde ise tamamen görmezden gelinmektedir.”

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ NEDEN ÖNEMLİ?

Keçe, günümüzde yılın her günü bir şey günü olarak kutlandığından gerçekten önem taşıyan günlerin göz ardı edilmemesi gerektiğini ve bunlardan biri olan Dünya Kadınlar Günü’nün diğer günlerinin pek çoğunun aksine, kutlama ya da eğlenme amacı değil, farkındalık yaratma ve dikkat çekme amacı taşıdığını belirtti. 8 Mart 1857 tarihinde New York’ta bir tekstil fabrikasında 40 bin işçinin daha iyi çalışma koşulları için yaptığı grevde polisin işçileri fabrikaya kilitlemesinden sonra çıkan yangında ölen 129 kadın işçinin anısına ithaf edilen ve kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olma savaşını temsil eden Dünya Kadınlar Günü’nün, her geçen gün daha fazla kadının cinsel taciz,tecavüz, şiddet ve cinayet kurbanı olduğu ülkemiz için ayrıca önem taşıdığını vurgulayan Keçe, “Kadınların cinsel taciz, tecavüz, şiddet ve cinayet hedefi olmaktan kurtarılması için elbette tek bir gün yeterli değildir, bunun için topyekûn bir toplumsal mücadele gereklidir. Dünya Kadınlar Günü de bu anlamda ülkemizde kadınların sorunlarına yönelik eylem planlarının hazırlanması ve harekete geçilmesi için bir başlangıç noktası ve bir tetikleyici olması açısından önemlidir. Tartışmasız bir insanlık hakkı olan cinsiyet eşitliğinin sağlanması toplumların ve ekonomilerin gelişmesi için esastır. Kadınların eşitlik mücadelesinin hikayesi tek bir feministe ya da herhangi bir kuruluşa değil, insan haklarını önemseyen kadın-erkek herkesin ortak çabalarına aittir. Çünkü toplumun yarısını kadınlar oluşturur ve diğer yarısını da kadınlar yetiştirir. Bu nedenle kadınlar değişti mi dünya değişir. Kadınlar geleceğimizdir; ya kadınların mutlu olduğu ve mutlu ettiği bir dünyada yaşayacağız ya da kadınların mutsuz olduğu ve mutsuz ettiği bir dünyada yaşayacağız! Geleceğimiz kadınların elinde! Kadın güzelliktir ve dünya da erkeklerin karanlık tarafılarına terk edilemeyecek kadar güzel bir yerdir, başka bir dünyamız da yok..."

CİNSİYET AYRIMCILIĞI ŞİDDETİ DOĞURUR...

Keçe, cinsiyet ayrımcılığını reddeden bir anlayış geliştirilmedikçe, kadınlara yönelik şiddetin bitmeyeceğini belirterek şunları ekledi “Kadınlara karşı şiddeti sadece kadının yasal haklarını teminat altına alarak ve istismarcıları cezalandırarak ortadan kaldırmak mümkün değildir. Yasal düzenlemeler önemli ve gereklidir ancak yasalarla sınırlı kalmak bataklığı kurutmadan sivrisinekleri öldürmeye çalışmak gibidir. Bataklığı kurutabilmek emek isteyen, çaba isteyen, toplumun bütün katmanlarını içine alan uzun vadeli stratejilerin oluşturulmasını gerektirmektedir. Kadına yönelik şiddeti doğuran temel unsurun cinsiyet ayrımcılığı olduğu gerçeği göz önünde tutulmalıdır. Eğitim ve öğretimin ilk evrelerinden itibaren her düzeyde toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmaya yönelik programlar düzenlenmeli, cinsel eğitim ve evlilik ehliyetinin alınması zorunlu kılınması, medyanın bu konudaki farkındalığı ve etkinliği arttırılmalı, toplumsal bilinç düzeyi geliştirilmelidir. Anasınıflarından başlayarak toplumsal cinsiyet ve kadın sorunlarına duyarlı eğitim programları desteklenmeli, her iki cinsin de benimseyeceği ve içselleştireceği uygulamalar ortaya konmalıdır. İstismarcı davranışlara dayanak oluşturan inanç ve tutumlar üzerinde durulmalıdır. Kişiler, insanlar arası ilişkiler konusunda eğitilmeli, toplum kadın erkek eşitliği konusunda bilinçlendirilmeli, kadına saygı kavramı işlenmelidir. Ayrıca şiddet gören kadınlara sığınacak yerler ve kriz anlarında yardım sağlanmalı, danışmanlık hizmetleri verilmeli, saldırgan erkekler tedavi almaya teşvik edilmelidir. Kadına karşı şiddetin tepki duyulması gereken bir boyut kazanması, kadınlar ancak toplumun eşit statüdeki üyeleri olarak yerlerini kazandıklarında mümkün olacaktır. Sonuç olarak, cinsiyet ayrımcılığını reddeden bir anlayış geliştirilmedikçe, kadınlara yönelik şiddet bitmeyecektir.”