CİSED 1. Ulusal Cinsel Sağlık Kongresi Deklarasyonu

05 Mayıs 2015

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED)'nin 1-3 Mayıs 2015 tarihleri arasında Ankara'da düzenlediği CİSED 1. ULUSAL CİNSEL SAĞLIK KONGRESİ'nde "CİNSEL SAPKINLIK (PARAFİLİ) BOZUKLUKLARI VE FARKLI CİNSEL YAŞANTILAR" temasını ele aldı. Tekrarlanan ve kişiye sıkıntı verebilen çok özel cinsel fanteziler, yoğun cinsel dürtüler ve davranışlar ile karakterize cinsel bozukluklar olan cinsel sapkınlıklar, (fetişizm bozukluğu, pedofili bozukluğu, mazoşizm bozukluğu, sadizm bozukluğu, gözetlemecilik bozukluğu/röntgencilik, göstermecilik bozukluğu/teşhircilik, sürtünmecilik bozukluğu ve karşı giyim/transvesti bozukluğu gibi), cinsel travmalar ve bunların yanı sıra eş değiştirme, eşini başkasıyla ilişkide seyretme, eşini başkasıyla ilişkiye zorlama gibi sıra dışı davranışlar multidisipliner olarak tartışıldı. Yapılan bilimsel tartışmalar sonucunda aşağıdaki deklarasyon kabul ve ilan edildi:

1- Ülkemizde cinsel sapkınlıklar (parafililer) hızla artıyor. Toplumumuz cinsel sapkınlıklar, cinsel şiddet eylemleri, cinsel istismar, 18 yaş altı evlilikler ve ensest ilişkiler konusunda ikiyüzlü davranıyor ve devekuşu gibi başını kuma gömüyor, bir süre medyanın yayınlarıyla konuşuyor ve daha sonra“sanki hiç olmamış gibi” davranıyor.

2- Nefretin erotize olmuş hali ve düşmanca eğilimlerin erotik bir şekle dönüşmesi olarak tanımlanan"cinsel davranış sapmaları" erken çocukluk yıllarındaki cinselliğin yetişkin yaşamda sürdürülmekte olduğunun anlatımıdır. Bu dönemlerde karşılanamamış duygusal ihtiyaçlar sonucu oluşan birsaplanma ya da yetişkin yaşamın dünyasıyla baş edebilecek duygusal olgunluktan yoksun bırakılmış olma sonucu yaşanan bir gerileme sonucu ortaya çıkarlar.

3- Kişinin cinsel içerikli bir beraberlik yaşadığı kişiye ve kendine acı vermesi ya da onu ve kendini aşağılama isteği ve duygusal yakınlık kurabilme kapasitesindeki kısırlık bir cinsel davranışın sapkın olup olmadığını belirler. Yani erotik eylemlerin, bir diğer insanla duygusal yakınlığın yaşandığı ve sürekliliği olan ilişkilerden kaçınma amacıyla kullanılmakta olması ve yakınlık korkusu bir insanın sapkın olarak nitelendirilebilmesini belirleyen en önemli etmenlerden biridir.

4- Parafilik eğilimi gösteren insanların çoğu, annelerinin iç dünyalarındaki imgelerinden yeterince kopamamış ve bireyleşmelerini tamamlayamamış kişilerdir. Dolayısıyla diğer nesnelerle beraberliklerinde eriyip yok olma ve ayrı bir varlık olarak kimliklerini sürdürememe tehdidini sürekli olarak yaşarlar.

5- Cinsel davranışlar ve fanteziler normal cinsel birleşmeyi idaresi altına aldığı zaman, yani nefes alıp vermek gibi bir "gereksinim" halini aldığında bir "sapkınlık" olarak değerlendirilebilir. Örnek olarak, bir kadın eldivenini fetiş olarak kullanarak mastürbasyon yapan ve bunu normal birleşmeye tercih eden bir erkek sapkındır. Partnerine eldiven giydiren ve bu cinsel ilişkide zevki eldivenin verdiğini düşünen, hayal eden ve buna "bağımlı olan", bu hayal olmadan sertleşemeyen kimse sapkındır. Ama zaman zaman partnerinin eldiven veya çorap giymesini "isteyen" yani, fetişi triliçe tatlısı yemek gibi bir istek olarak gören ve bu şekilde aldığı zevki arttırmak istiyorsa normal bir kişidir.

6- Tıbbi seksoloji, psikiyatri ve psikoloji bilimi, cinsel davranış seçimlerinin yargılayıcısı olmamak için ciddi çabalar göstermelidir. Bu yüzden "hukuken suç", "normlar", "normal", "normalden sapma" ve "cinsel sapkınlık" kavramlarının birbirine karıştırılmaması gerekir. Bu nedenle parafili teriminin kullanımı (1) insan olmayan nesnelerin kullanıldığı, (2) kişinin cinsel partnerine ya da kendisine gerçek anlamda acı verdiği, (3) partnerini ya da kendisini aşağılayıcı davranışlarda bulunduğu, (4) cinsel davranışların çocuklara ya da rızası olmayan yetişkinlere yöneltildiği durumlarla sınırlandırılmalıdır. Parafili denebilmesi için kişinin zorunlu ve tekrarlayıcı bazı koşullara bağlı olarak boşalması veya orgazm olabilmesi gerekir. Zaman zaman yapılan farklı cinsel etkinlikler parafili olarak değerlendirilmez. Normlar belirlenirken; (1) cinsel haklar, (2) çocukların ve ergenlerin biyopsikososyal olarak korunması, (3) içinde yaşanılan yüzyılın değerleri, (4) kadın ve erkeğin doğasına uygunluk, (5) uluslararası örgütlerin son bilimsel görüşleri ve (6) insan hakları evrensel beyannamesi göz önüne alınmalıdır. Normlar, içinde yaşanılan toplum için bir çan eğrisi oluşturur ve bu eğrinin ortasında kalan cinsel davranışlar "normal" olarak değerlendirilebilir. Ancak bu eğrinin sağında ve solunda kalan davranışlar "cinsel sapkınlık" olarak değerlendirilmez,"normalden sapma" olarak görülebilir. Normalden sapmalar ise yukarıdaki kriterleri kapsadığında"cinsel sapkınlık" olarak tanımlanabilir. Çünkü cinsel haklar, bütün insanlar için özgürlük, insanlık onuru ve eşitlik gibi temel haklara dayalı evrensel insan haklarındandır.

7- Cinsellik her insanın kişiliğinin ayrılmaz bir parçasıdır, bir haktır ve bireyle sosyal yapılar arasındaki etkileşim aracılığıyla oluşur. Bu nedenle cinsel sapkınlıklar konusunda tarih boyunca ruh sağlığı profesyonellerinin etik ve ahlaki duruşuyla, hukukçuların, medyanın ve toplumun değerleri arasında fark olmuştur, olmaya devam edecektir. Çünkü cinsel özgürlük bireylerin kendi cinsel potansiyellerini ifade etmelerine olanak verir. Bu tanım cinsel baskının her türünü, her çeşit cinsel zorlama, istismar ve tacizi reddeder ve tanımı dışında bırakır. Ancak bireyin kendi cinsel yaşamı hakkında, kendi kişisel ve sosyal etiği çerçevesinde özerk kararlar alma gücü, her türlü cinsel ilişkiye girip girmeme seçimi, yakınlaşma konusunda bireysel karar verme ve davranma hakkı vardır. Cinsel sağlık, temel ve evrensel insan haklarından olan cinsel hakların tanındığı, saygıyla karşılandığı ve uygulanabildiği ortamlarda mümkündür.

8- Özgecan Aslan bir cinsel sadizm kurbanıdır. Çünkü cinsel sadizm gibi cinsel davranış sapmalarının özünde çocukluk travmalarının yetişkin zaferine dönüşmesi bulunur. CİSED olarak Özgecan Aslan ve şiddete uğrayan diğer tüm kadın kurbanların acısını derinden hissediyoruz ve bu tür vahşet olaylarını kınıyoruz. Her şeyin ailede başladığını özellikle vurgulamak istiyoruz. Hastalıklı kişiler bir araya gelip hastalıklı bir aile ortamında çocuk yetiştiriyor. Böyle bir aile ortamında çocuğun fiziksel ve duygusal şiddet görmesi, taciz ve tecavüze uğraması kaçınılmaz oluyor. Sonrasında değersizlik, aşağılık ve sevilmeme duyguları nedeniyle kendi de hastalıklı bir ürün haline gelebiliyor. Bu hastalıklı ürünler sadistik eylemlerde bulunmaya yani, bir başkasına fiziksel ve psikolojik acı çektirmeye yönelik özlem duyabiliyor. Sadistik yapılar bir tecavüz girişiminde bulunduğunda kendini suçlu hissedebiliyor. Bu suçluluk duygusundan kurtulamazsa depresyona girebileceği için suçluluk hissini kurbanına yüklüyor ve kurbanını öldürerek kendi suçluluk hissini de yok etmiş oluyor. Kurbanına eziyet ederken kurbanında gördüğü acıdan, korkudan ve dehşet duygusundan zevk alıyor. Kurbanının üzerindeki hâkimiyeti ve ona egemen olması sebebiyle kendini bir nevi o kurbanın tanrısı gibi görüyor. Yakarak, yaşama hakkını elinden alarak kurbanını bir tanrı gibi cezalandırdığını düşünüyor. Tanrıya atfedilen tüm güçlü duyguları yaşayarak kendi değersizlik ve aşağılık duygusundan kurtulmaya çalışıyor. Tüm bunları açıklamamızın nedeni "Ne giyiyordu, o saatte neden dışarıdaydı, tahrik edici bir yanı var mıydı?" gibi soruların ne kadar yersiz olduğunu göstermektir. Kadınların cinsel sadistler tarafından kurban edilmelerinin güzellikleri, açık kıyafetleri, kahkaha atmaları, tahrik edici olmaları ile hiçbir ilgisi yoktur. Cinsel kökenli aşağılık ve suçluluk duygusu içinde olan bu hastalıklı caniler, kurbanlarını belli bir mantığa, kritere göre seçmezler. Eğer böyle olmuş olsaydı kadına yönelik şiddet suçları Amerika’da Türkiye’ye oranla on kat fazla işleniyor olurdu ve İran gibi kadına kapalı olmayı emreden toplumlarda ise bu gibi suçlar hiç işlenmezdi. Bu nedenle artık kadınların kıyafetlerini ve davranışlarını sorgulamak yerine, erk'in ve erkeklerin zihniyetlerini kurcalama vakti geldi.

9- Hastalıklı ruhlar tarafından canice işlenen bu suçlar; fail yerine kurbanı suçlayan söylemlerde bulunarak, suça bahaneler üreterek, kadının özgürlüklerini kısıtlayarak asla engellenemez. Bu tür yaklaşımlarla ancak kadına yönelik nefret körüklenmiş olur ve hastalıklı yapıların suç işlemek için daha da cesaret bulması sağlanır. Her şey ailede başladığına göre önlem ve çözümlerin de ailede başlaması gerekiyor. Evlenmek, aile kurmak, çocuk sahibi olmak gibi toplumun temelini oluşturan eylemler bir ehliyete bağlanmalıdır. Evlenmeden önce kişilere evliliğe ve cinselliğe dair eğitim verilmesi büyük önem taşıyor. Bunun için yetkililerin ülkemizde var olan ve atıl bir vaziyette görev bekleyen ruh sağlığı profesyonellerini görevlendirmesi gerekiyor. Eğitim sonrasında evlilik ehliyeti alabilenlerin bile evliliklerinin belli sürelerde yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Kişilerin sosyal adalet duygusunun geliştirilmesi, hak ve özgürlüklere dair toplumun bilinçlendirilmesi, ekonomik refahın artırılması gibi konularda yetkililerin atılımlar yapması gerekiyor. Özellikle çocukların şiddet içerikli oyunlar oynamasının, ergenlerin sado-mazoşizm içerikli görüntülere erişiminin kısıtlanması büyük önem taşıyor. CİSED olarak kadına yönelik şiddetin engellenebilmesi için öncelikle şiddet uygulayabilecek bireyler yetiştirilmemesi gerektiğinin altını çiziyoruz. Bunun için; (1) anaokulundan itibaren çocuklara cinsel eğitim verilmesinin, (2) ergenlik öncesi cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleri verilmesinin, (3) evlilik öncesi cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleri verilmesinin, (4) evlilik öncesi anne, baba ve eş eğitimleriyle birlikte "Evlilik Ehliyeti" verilmesinin ve bu ehliyetin düzenli olarak gözden geçirilmesinin ve aileler için psikolojik destek, eğitim, seminer gibi bilgilendirici faaliyetlerin yasalaştırılması gerekiyor.

10- Kastrasyon, özellikle erkek cinsel suçluların erkeklik hormonu üreten testislerinin cerrahi müdahale ile alınması ya da ilaçla bu hormonun üretilmesinin azaltılması olarak tanımlanır. Kastrasyon, kimyasal ya da cerrahi nitelikte olabilir. Cerrahi kastrasyon, erkek pedofillerin testislerinin alınarak yeniden suç işlemelerini önlemek için uygulanan yöntemdir. Bu tedavide bireyin üreme organları alınarak erkeklik hormonu en az seviyeye indirilir. Kimyasal kastrasyon tedavisinde ise erkek pedofillere birtakım ilaçlar verilerek, erkeklik hormonu azaltılmaya çalışılır. Kimyasal kastrasyon uygulaması, özellikle hekimler, ruh sağlığı profesyonelleri ve tıbbi etik alanında çalışan kişiler tarafından kapsamlı olarak tartışılmalı ve araştırılmalıdır. Ayrıca cinsel suç işleyenlere ne ceza verileceği değil, yeni suçluların oluşmasının nasıl önleneceği daha öncelikli bir konu olmalıdır. Ülkemizde kimyasal kastrasyon ile ilgili kanun 18 Haziran 2014'te yasalaşmıştır. Yasada, “Bu suçu işleyenler hâkim kararıyla tıbbi tedaviye tabi tutulur” denilmektedir.